21 Ekim 2016 Cuma

Herkes de çocuğunuzu sevmeyiversin!

Edit Yazar: Yorumlar: Henüz yorum yok.


Yeni Dünyaya Uyum Sağlayalım

           Son birkaç gündür duyduğum iğrenç haber mahvediyor beni. 3,5 yaşındaki Irmak'a yapılanları duyunca kanım donuyor, tiksiniyorum bu dünyadan. Düşündükçe daha derin düşünüyorum. Nerede hata yapıyoruz sorusunu soruyorum sürekli. 

            Öncelikle şunu kabul edelim; ülkede ruh hastası sayısı gerçekten fazla. (Tabi bu diğer ülkelerde az olduğunu göstermez) Bu insan kılığındaki hayvanların kesinlikle idam edilmesinden yanayım. Ama bundan sonraki nesilleri hem bedenen hem de ruhen daha sağlıklı yetiştirebilmek için annelere çok ama çok görev düşüyor. 


          Bizim Anadolu insanımız aslında çok yumuşak kalplidir. Çocuk olunca yolda bile görsek şöyle bi saçını sever öyle geçeriz yanından. Ben Ela ile dışarı çıktığımda sık sık yaşıyorum bu sahneyi. Ayy ne tatlı bir bebek diye yanımıza gelip Ela'yı sevenler çok oluyor. Öpmek isteyenler, yanağını sıkayım, saçını seveyim... İnternetten paylaşım yapınca bile hep yerimize öp diyorlar. Bu tamamen bizim sıcakkanlılığımızdan. 

          Eskiden çıkardık sokağa sabahtan akşama kadar oynar, akşam ezanı okununca dönerdik eve. Tüm mahalleyi tanırdık evet. Ama maalesef yeni dünya öyle değil. Mahallede en fazla 3-5 hane tanıyoruz. Koca binalar, kalabalıklar içinde kayboluyoruz. Yeni dünyaya uyum sağlayacak ve evet çocuklarımızı sokağa bırakmayacağız demek ki. Güvenemiyoruz ki kimseye. Bizim mahalleden olmasa bile başka yerlerden biri gelir de çocuğuma bir şey yapar diye aklımız gidiyor.

         Ela şu anda 21 aylık. Ben kızıma başkalarının sarılmaması gerektiğini, başkaları yiyecek verdiğinde önce bana sorması gerektiğini söyledim. Ela da zaten uzaktan sevilmeyi isteyen bir çocuk. Tanıdığı, güvendiği kişilerin dışında kimsenin kucağına gitmekten hoşlanmaz. Uzaktan güle güle yapar, öpücük gönderir. Zorla kimseyi öpmez, onu zorla öpecek olursanız da avazı çıktığı kadar bağırır. Öğrettim mi? Kısmen öğrettim, kısmen de kendisi istemedi zaten. Çünkü ben de insanlarla rol yaparak anlaşmayı sevmem. Gereksiz samimiyeti, mucuk mucuk öpüşmeleri falan hiç sevmem. Kızım da bana çekmiş sanırım.




         Benim tanımadığım , güvenmediğim kişiler de kucağına alıp sevmeyiversin canım kızımı. Ne demek kucağına alıp sevmek? Ne demek öpmek? Ne demek şeker vermek? Ne münasebet? Öğretin çocuklarınıza. Devir değişti artık! Ela birinin yanına gitmek istemiyorsa asla zorlamıyorum kızımı. Zorla birinin kucağına almasına da izin vermiyorum. Hatta havaalanında başıma bir şey gelmişti. Sabiha Gökçen havaalanından çıktık, orada kapıda birkaç servis firması bekler Bursa'ya geçmek için. Adamın biri bana Bursa mı diye sordu, daha evet der demez bebek arabasını aldı elimden. Ela içinde, baktım adam hızlı hızlı yürüyor. Napıyosun be sen? diye bağırdım anında. Abla sizi servise götürüyorum dedi. Gerçekten de o servisin görevlisiymiş ama kimse benden izinsiz benim çocuğumu o şekilde götüremez. Binmiyorum senin servisine deyip göndermiştim adamı. İzin vermeyin kimseye izin vermeyin!

          Biz isteriz ki herkes çocuğumuzu sevsin, sülalede en çok sevilen çocuk bizimki olsun, tatlı olsun, tombik olsun... Benim hiç öyle takıntılarım yok. En çok sevilen çocuk maalesef en çok şımartılan çocuk da oluyor ülkemizde. Ben de şımarık bir kızım olsun istemiyorum. Çocuğumuzu da kendimizi de birilerine sevdirmek için uğraşmayalım.



          O şerefsiz adam yaptığı pisliği itiraf etmeden önce ben ailemden çok dayak yedim, şiddet gördüm gibi bir laf söyledi. Onu yetiştiren anne- babanın kaç yaşındaki adam üzerindeki etkisidir bu. Adam çocukluğundan itibaren ruh hastası olarak yetişmiş bence. Sonucunda suçsuz günahsız bir çocuğun canı yandı.

           Erkek annesi , kız annesi fark etmez. Çocuklarınıza mahrem yerlerini gizlemeleri gerektiğini, yabancıların kucağına oturmamalarını, kendilerini öptürmemelerini, başkalarının vücuduna çıplakken bakmaları gerektiğini, yabancılardan hiçbir şey almamaları gerektiğini anlatın lütfen. 

            Nasıl bir nesil yetişeceği biz annelere çok bağlı. Bunun farkında olarak ve ruh hastalarından koruyarak yetiştirmeye çalışalım evlatlarımızı. Hiçbir anne ağlamasın, hiçbir evlat böyle şeyler yaşamasın. Sevgiyle..

16 Ekim 2016 Pazar

Çocuğunuz vuruyor, saldırıyor, bağırıyorsa...

Edit Yazar: Yorumlar: Henüz yorum yok.


BU BİR DENEYİM YAZISIDIR

     Uzun yıllardır gözlemlediğim, Ela doğduktan sonra da araştırıp öğrendiğim bir konudur bu. Çocuğunuz çok saldırgansa, yaşına göre yapması gereken davranışları yapmıyorsa, isteklerini bağırarak ya da size vurarak dile getiriyorsa neler yapabilirsiniz ya da yapmalısınız?

        Eğitimci kimliğime dayanarak söylemek istediklerim var önce. 8 yıldır öğretmenlik yapıyorum. Değişik yerlerde çalışma imkanım oldu. Özelde, devlette, doğuda, batıda vs.. Davranışları çok değişik çocuklar gözlemledim. Sorunlu olan da vardı bir yetişkin kadar olgun olan da... Öğretmenlik deneyimlerimden ve annelik gözlemlerimden yararlanarak yazacağım bu yazıyı. 



     Okulda ne zaman etrafına saldıran, kavga çıkaran, sebepsiz yere bağıran bir çocuk görsem çocuğa kızmadan önce idareye ya da o sınıfın sınıf öğretmenine sorarım; bu çocuğun durumu nedir? diye. Genellikle de benzer cevaplar alırım. Anne-baba ayrı, anne ilgilenmiyor, baba şehir dışında, evde şiddet var gibi. Bir de bu kadar ağır olmayıp yan sebepler dediğimiz sebepler de oluyor. Kardeş kıskançlığı, anne ve babanın yoğun çalışması, çocuğun bakıcıyla ya da anneanne-babaanneyle gereğinden fazla vakit geçirmesi gibi.

      Eğer sizin de sürekli vuran, bağıran bir çocuğunuz varsa tek tavsiyem var. İŞİNİZİ GÜCÜNÜZÜ Bİ BIRAKIN. LÜTFEN! Çocuklar böyle davrandıkları zaman sadece ilgi isterler. (Yalnız lütfen dikkat edin ergenlik döneminde olanlardan bahsetmiyorum.) Sizin sürekli çalışmanız, kazandığınız para çocuğunuzu mutlu edemez. Yalnızca siz mutlu edebilirsiniz. Ben size işten ayrılın demiyorum. Ama çocuğunuzun davranışları alışkanlık haline gelmeye başladıysa hiç düşünmeden yıllık izninizi kullanın ve çocuğunuza vakit ayırın. Birlikte gezin, uyuyun, oyun oynayın, gülün. 





  Herkes gibi benim de kötü zamanlar geçirdiğim olmuştur. O zamanlardan birinde Ela'yı gözlemledim. O kadar hırçındı ki yemek yemez, sürekli ağlardı. Ne yapsak da memnun olmazdı. Çünkü benim kafam başka bir şeydeydi. Ona kafamı veremiyordum. O da bunun farkındaydı. Ne zaman ben diğer saçma şeyleri düşünmeyi bırakıp direkt Ela ile ilgilendim o zaman kızım hemen normale döndü.

   Çocuğunuzu sürekli bir başkasına emanet ederek sizin istediğiniz gibi yetişmesini bekleyemezsiniz. Ben annelerin çalışmasını kesinlikle destekliyorum ama 7/24 iş olursa çocuk olmamalı. Paraya hepimizin ihtiyacı var . Ancak bir çocuğun paradan çok anneye ihtiyacı var. Eviniz olmasa, kirada otursanız da olur ama çocuğunuzu düzgün, istediğiniz gibi yetiştirmediğiniz sürece o evlerin hiçbir anlamı olmaz.

    Anne-baba çocuklarını bakıcıya ya da anneanne-babaanneye bırakıp hiç mi nefes almasınlar? Tabi ki alsınlar. Ayrıca tabi ki bıraksınlar büyükler de torunlarıyla vakit geçirsin ama tamamen onlarda kalmasın çocuk. 


    Siz çocuğunuzla ne kadar ilgilenirseniz o da sevgiye o kadar doyacaktır. Sevgiye doyan çocuk dışarıda sevgi aramaz. Ergenlik döneminde çocukları olanlar bu noktayı unutmasınlar lütfen. Siz tam ilgileniyorsanız ama yine de çocuğunuzun davranışlarında bu tür sorunlar varsa bir çocuk pedagoguna gitmenizi tavsiye ederim. Onlar sizlere benden kat kat daha faydalı olacaktır. Lütfen arada bir de olsa kendimizi sorgulayalım. Ben çocuğumun yerinde olsam ne isterdim, onunla gerçekten ilgileniyor muyum diye. 

    Hayat sandığımızdan daha kısa. Sevdiklerimizle vakit geçirmedikten sonra kazandığımız diğer dünyevi şeylerin pek de anlamı yok. Sevgilerle..

12 Ekim 2016 Çarşamba

Çocuklarınızı kat kat giydirmeyin!

Edit Yazar: Yorumlar: Henüz yorum yok.


Aylara Göre Nasıl Giydirdiğimin Resimleri

      Yaz bitti bu sene mevsim geçişi de uzun sürdü. Gerçekten bazen şoka giriyorum. Ne çok abartıyoruz şu "çocuk üşür" mantığını. Çocuk sizin abarttığınız kadar üşümez. Netice itibariyle anne karnından çıktıktan sonra dünyaya uyum sağlama sürecinde olan bir bebek var karşımızda. Onu nasıl alıştırırsanız öyle gideceğinden emin olabilirsiniz.

 (Kasım ayı- Antalya)

         Ben size kendi durumumuzu şöyle özetleyeyim: Ela 15 ocak doğumlu. Yani kışın tam ortasında doğdu. Hastanede yanımıza getirdiklerinde üzerinde sadece ayaklı bir tulum vardı. Oda sıcaklığı evimize göre biraz daha yüksekti. Hemşireler tek tulum giydirmemizi, istersek üzerini ince bir penye battaniyeyle örtebileceğimizi söylediler. Biz de öyle yaptık. Sonra eve geldik. Evde büyükler bekliyor tabi :) Annem ve kayınvalidem direkt olarak o çocuk üşür dediler. Ela daha 3 günlüktü. Ne yapacağız dedim. Hemen yün yelekler, patikler çıktı ortaya. Yün battaniyeler falanlar filanlar. Bu arada biz de eşek değiliz tabi, yenidoğan bebek eve gelecek diye evi ısıttık. Öyle sobalı ya da buz gibi evde yaşamıyoruz. Kaldı ki biz Antalya'da yaşıyoruz. Kışın ortalama 15-20 derece. Hani öyle Erzurum'da Van'da yaşasak neyse. Biz dedik büyüklerin bildiği var herhalde. Giydirdik , üzerini de örttük. Ela bir ağlıyor görmeniz lazım. Ben de acıkmıştır diye emziriyorum. Çocuk emdikçe daha çok terliyor, daha çok ağlıyor. Sonunda ne mi oldu? Bana geldiler. Sinirlendim , bütün o yünleri çıkardım. Çıt çıtlı badinin üzerine ayaklı bir tulum giydirdim. Uyurken de üzerine battaniye örttüm. Ela huzurla uyudu. 

                                                                     (Nisan ayı -Antalya)

         Ertesi gündü sanırım. Doktor kontrolüne gittik. Orada ilk sorduğum konu kıyafet konusuydu. O dönem Memorial'daki doktorumuz Deniz Hanım kesinlikle abartmayın, çocuk hem isilik olur hem de çok sıcağa alışan çocuk çok sık hasta olur demişti. Annem de duymuştu bu söylenenleri de ısrarları azaltmıştı. O dönemki ebe hemşiremiz de bebekler kulağından üşür , özellikle rüzgarlı havalarda dikkat edin. Dışarı çıkaracaksanız da şapka takın demişti.

      Çok okudum bu konuda. Hep araştırdım. Anladığım kadarıyla yenidoğan bebeklerin odasının ortalama 22-24 derece arasında olması gerekiyor. 6 aydan büyük bebeklerin ise 20-24 derece arasında olması yeterli. Benim evdeki saatimin aynı zamanda termometresi vardı, oradan kontrol edebiliyordum. Kışın bizden bir kat kalın giydiriyordum. Ben atlet üstüne bluz giyiyorsam Ela'ya da çıtçıtlı badi, bluz ve üzerine bir kapşonlu altına da ben sadece pantolon giyiyorsam onun da pantolonun içine bir kilotlu çorap giydiriyordum. 

                                                         (Mart ayı- İzmir/Alaçatı)

      Geçen hafta bir arkadaşıma ziyarete gittik. Oğluna kalın yünlü çorap, üzerine kalın bir sweat, onun üzerine de yün yelek giydirmiş. Antalya şu anda gündüz 27 derece. Böyle bakakaldım. O çocuk sıcağa alışmış artık. Çıkarırsanız üşür. 

       Siz çok soğuk bir şehirdeyseniz kendinize göre kıyaslayıp giydirin çocukları. Siz pantolonun içine kilotlu çorap giyiyorsanız, ona kalın kilotlu çorap ve kalın pantolon giydirin. Siz mont giyiyorsanız , ona şu astronot tulumlardan giydirin. Kışın soğuklarda çıtçıtlı body, üzerine bir bluz ve yelekle evde gezdirebilirsiniz diye düşünüyorum. Bebeğiniz çok hareketliyse lütfen hareket halindeyken yeleği de çıkarın. 

                                                                    (Nisan ayı- Antalya)

       Rusya'daki çocuklar, Almanya'daki çocuklar hep astronot tulumlarla mı geziyor sanıyorsunuz? Yapmayın, etmeyin. Bebeğinizi nasıl alıştırırsanız öyle devam eder. Hasta etmeyecek şekilde çok abartmadan giydirin lütfen. Unutmayın çok sıcağa alışan çocuk çok hasta olur. Sevgilerle..

              

6 Ekim 2016 Perşembe

Ela'nın Konuşma Serüveni

Edit Yazar: Yorumlar: Henüz yorum yok.


Konuşmayı Öğrenmesi İçin Neler Yaptım?

                 Bu aralar sık sık bebeklerin konuşma aylarından, 4 yaşına kadar konuşmayan çocuklardan, harfleri tam olarak çıkaramayan çocuklardan bahsediyoruz. Önceden konuşmada gecikme olunca bir telaşlanıyorduk. Acaba çocuğumda bir gerilik mi var diye düşünüyorduk. Şu anda ben kesinlikle öyle düşünmüyorum. Her çocuğun her davranışı farklı zamanlarda yapabileceğinin farkındayım. Bu sebeple bana kaçıncı ayda konuştu, kaçıncı ayda yürüdü, kaçıncı ayda emekledi gibi gelen sorulara hiçbir zaman net cevap veremiyorum çünkü bunları aklımda tutmuyorum.



               Ela'nın dil eğitimini annem başlattı desem hiç de yalan olmaz. Doğum yaptığımda annem geldi yanımıza. Çok da destek oldu gerçekten. Birlikte uykusuz kaldık, nöbetleşe uykusuz kaldık vs vs..  Gündüz annem Ela'yı kendi beşiğine yatırır, yanında konuşmaya başlardı. Öyle mi oldu kızım, şöyle olmuş kızım, böyle demişler kızım... Konuşma seansları vardı resmen. Ela da onu baya dinlerdi. Annem hep bana Ela'yla böyle konuşacaksın derdi. 

            2. aydan sonra artık annemi evine azad ettik. Kızımla başbaşa kaldık. Ben de annemin yokluğunu hiç hissettirmemeye çalıştım ona. Hergün düzenli olarak kızıma anlattım durdum. Bugün şöyle olmuş , haberlerde şu var, karşı komşu şöyle diyor vs vs.. Bazen anlatacak bir şey bulamayıp tüm sülaleyi 2 kere anlattığım olmuştur :) Şaka bir yana hem ben eğleniyordum hem de Ela gerçekten dinliyordu.



                 1 yaş civarında bana yatağından Edaaaa! Geeel! diye seslenmeye başladı. İlk anlamlı cümlesi buydu. Öyle anne falan yok. Direkt Eda diye seslendi bana. (Bilmeyenler için benim adım Seda) Sonra yavaş yavaş söylediğimiz kelimeleri tekrar etme çabasına girdi.

              Ben Ela'nın erken konuşmasının sebebini doğumundan 1 yaşına kadar yaptıklarımıza bağlıyorum. Benim Ela'ya aldığım ilk oyuncak "Dokun Hisset" kitapları oldu. Kesinlikle herkese tavsiye ediyorum. Ela o kitaplarla hem oyalandı, oynadı hem de öğrendi. Oradaki tüm nesnelerin adını tek tek söyledim. Belki günde 100 kere tekrar etmişimdir. O sayfaları çevirmeyi çok seviyordu, o çevirdikçe ben de nesnelerin adını söylüyordum.


              O gün canım sıkkınsa ilk Ela'ya anlatıyordum. Ne olduğunu, kimin ne dediğini... Benim için terapi gibi oluyordu gerçekten. Hem de insan basit şeylere canını sıktığını o zaman daha iyi anlıyor. Karşınızda Allah'ın size sunduğu en büyük mucize duruyor ama siz saçma sapan insanlara canınızı sıkıyorsunuz. Ela'yı karşıma alıp anlatınca hep bu duygu oluşmuştur içimde. 

           Neyse konuya dönecek olursak, Ela'ya konuşma çalışmaları yaparken;
  • Aynı kelimeyi 1 sene içinde yüzlerce defa tekrarladım,
  • Bol bol onunla konuştum,
  • Dışarı çıkarıp nesnelere dokunmasını sağladım ve her bir nesnenin adını söyledim,
  • Ev aktiviteleri için dokun ve hisset kitapları aldım ve onun keyif alarak öğrenmesini sağlamaya çalıştım.

              Benim için en önemli olan noktayı söylüyorum size. Ben Ela'ya yaklaşık 1 yaşına kadar hiç televizyon, bilgisayar, tablet izletmedim. Sadece çok sıkıştığımız zamanlarda (yolculukta, doktorda çok ağlayınca vs.) internetten Ali Babanın Çiftliği, Kırmızı Balık gibi çocuk şarkılarını açıp dinlettim. Müziğin Ela üzerinde sakinleştirici etkisi olduğunu bildiğim için kullandım bunu. 18 aylıkken hepinizin bildiği gibi Maşa'yı fark etti. Toplamda 20 dakika izlemesine izin veriyorum.

             Her çocuğun gelişiminin farklı olduğunu unutmayalım. Baskı yapmayalım. Bol bol sevelim.
Sevgilerle..



1 Ekim 2016 Cumartesi

Ela'nın Ayakkabılarını Alırken Nelere Dikkat Ediyorum?

Edit Yazar: Yorumlar: Henüz yorum yok.


Ayakkabı Seçimi

            Çok sorulan sorulardan biri bu aralar. Ayakkabılarını nereden aldığım, ortopedik olup olmadığı, nere göre seçtiğim, hangi marka olduğu gibi sorular geliyor bu ara. Birçoğumuz bebeğimize ilk defa ayakkabı alıyoruz. Bilmememiz gayet normal. Bir de kendimize ayakkabı alacak olsak tamam da bebeğin ayağının rahat edip etmediğini nerden anlayacağız? Kendi başımdan geçen süreci anlatacağım, belki sizlere de yardımcı olur.

                   Ela yeni yeni tutunup yürümeye başladığında beni bir telaş aldı tabi. Eyvah! Bu çocuğun ayakkabısı yok diye. Büyütülecek bir şey yok tabi. "Her taraf mağaza , git kendi bütçene göre düzgün bir şey al." Gibi görünebilir dışardan. Ama siz ilk defa anne olduysanız , benim gibi birazda fazla titizseniz hiç de öyle değil. 
  

                   Önce internetten araştırmaya başladım. Neler var bir bakayım da fikrim olsun dedim. Tabi internette ilk önce "ilk adım ayakkabısı" diye bir şey çıkıyor karşınıza. Bu ayakkabının özelliği tabanının kalın biz bez gibi oluşu. Ayağın uç kısmında da güzel bir koruyucusu var. Çocuk yürürken ayağını vurursa acımasın diye. Ben yine de duyar duymaz atlamayayım önce bir doktora danışayım dedim. Tam da Ela'nın aşısının olduğu dönemde gitmişken sordum doktora. Doktorum illa ki o ayakkabıdan alın demem ama istiyorsanız alabilirsiniz bir zararı olmaz demişti. Yalnız sadece dışarıda giydireceksiniz ev ayakkabısı yok dedi. Benim bildiğim çocuğun ayağı üşür, o yüzden evde de illa ki bir şey giydirirler. Ama ileride basma sorunları ile karşılaşmamak için 2 yaşına kadar mümkün olduğu kadar çocuğun yere yalın ayak basmasını sağlamak gerekiyormuş.

(Ela'nın ayağındakiler ilk adım ayakkabısı)



              O dönemde ayağımda oluşan sinir sıkışması nedeniyle kendim için ortopediste gitmiştim. Hem fırsat bu fırsat deyip o doktora da Ela'ya ilk olarak ortopedik bir ayakkabı mı almalıyım diye sordum. Keşke de sormasaymışım. Doktora beni kınadı resmen. Söylediklerini toparlayıp aktarıyorum size:" Ortopedik taban ya da ayakkabı rahatsızlık olduğu zaman kullanılır. Mesela şu an sizde sinir sıkışması ve topuk dikeni ver. Topuk dikeni ağrınızı azaltması için özel bir tabanlık kullanacaksınız. Bebeğinizde şu an bir sorun yoksa neden ortopedik bir şey kullanmak için zorluyorsunuz? Ayrıca ortopedik ayakkabılar rahatsızlık teşhisi konduktan sonra taban kalıbı alınıp tamamen kişiye özel üretilir. Bu konuda bir anne olarak doğrusunu yapın", dedi. Anaaaam! Sustum tabi daha ne diyeceğim?

             Çok sevdiğim bir arkadaşımın Ela'ya doğum gününde getirdiği ayakkabılar vardı. Önce onları giydirdik baktım ki Ela onlarla yamuk basıyor, gidip ilk adım ayakkabısı aldım. Yaklaşık 3-4 ay kadar onları giydi. Çok hafif ve Ela'nın hareketlerini engellemiyor oluşu bizi rahat ettirdi açıkçası. İlk adım ayakkabılarını neredeyse yırtılana kadar giydi. Sonra yaz geldiğinden gidip sandalet türü bir ayakkabı aldık. Bunda da ön tarafının kapalı olmasına ve ayakkabının hafif olmasına dikkat ettik. İlk aldığımız sandalet Nike markaydı, Ela'nın ayağına vurdu, kanattı. Gidip değiştirdik, onun yerine Adidas aldık. (Resimlerde var) Çok çok memnun kaldık. 7 aydır aynı ayakkabıları giyiyor, çok seviyor.


                                                                          (Sandalet)


            Artık kış geliyor sandalet mevsimi kapandı diye spor ayakkabı bakmaya gittik. İlk önce ben duygularıma yenilip taşlı pullu bir ayakkabı beğendim ama Ela hiç sevmedi. O yüzden Nike marka spor ayakkabı aldık. Ayakkabıyı Ela'ya giydirdikten sonra hem önden hem arkadan kontrol ediyorum. Başparmağının tamamen dayanıp dayanmadığına bakıyorum. Sonra arkadan da yarım parmak kadar boşluk var mı diye bakıyorum. Sonra Ela'yı indirip yürümesini hatta mümkünse kısa mesefade koşmasını sağlıyorum. Yürüyüşü düzgünse, bir rahatsızlık duymuyorsa tamamdır diyorum. Tabi tüm bu kontrollerden önce ayakkabıyı önce elime alıp hafif mi diye bakıyorum. İnternetten yaptığım araştırmalar sonucunda anladım ki bot seçimini biraz ertelemem gerekecek. Tabi ben Antalya'da yaşadığım için biraz daha erteleyebilirim. Sizler için tavsiyem botu mümkün olduğu kadar esnek seçmeniz. Çocuğun bilek hareketlerini engellememesi için. Tamamen deri olanlardan almak daha mantıklı gibi geliyor.

                                                               (Spor ayakkabı)

        Artık mümkün olduğu kadar yalın ayak toprağa bastırmaya çalışıyorum Ela'yı. Neredeyse konuştuğum tüm doktorlar öyle söylüyor. Evde ayakkabı giydirmeyin diyorlar. Ben de kalın çorap giydiriyorum kışın. Ben kendi yaptıklarımı, kendi tercihlerimi anlattım. Tüm bu kriterlere videolarda izlediğiniz Ela'nın basınca öten sandaletleri dahil değildir bilginiz olsun. Onları anneanne gönderince Ela da ötüyor diye sevinince 1 gün kadar giydirdik. Sevgilerle..

29 Eylül 2016 Perşembe

2016 Antalya EXPO Fuarı ve Çocuk Adası

Edit Yazar: Yorumlar: 1 yorum


Çocukla Expo'ya Gidelim Mi?

                         Geçen haftasonu nisan ayından beri Antalya'da devam eden EXPO'ya gittik. Peki tatil için Antalya'ya gelenlere ve Antalya'da yaşayanlara EXPO'ya gitmelerini tavsiye eder miyim? İçeride ne var ne yok. Kendi deneyimlerimi aktarmak istiyorum size.

                           EXPO alanı oldukça büyük bir alan. Genel anlamda yürüyerek geziyorsunuz. Arada EXPO'ya özel olarak yapılmış golf arabalarının büyüğüne benzer otobüsler geçiyor ama onlarda da yer bulmak mesele. O yüzden siz yürüyerek gezecekmişsiniz gibi hazırlıklı gidin. Yanınıza kesinlikle su alın. Antalya genellikle güneşli olduğundan tam olarak güneşin altında gezmek zorunda kalıyorsunuz. Çocuğunuz küçükse kesinlikle bebek arabanız yanınızda olsun. Ayrıca hem kendiniz hem de bebeğiniz için şapka almayı unutmayın.




                         İçeride bir bölümde cafe ve restaurantlar bulunuyor. Tüm gün gezmek isterseniz yüksek ihtimalle acıkacaksınız. Biz oturup yemek yemedik ama fiyatları dışarı yazmışlardı. Orada gördüğüm kadarıyla normal dışarıdaki restaurantlardan ortalama 5 TL daha pahalı. Ama o kadar yürüyünce insanın gözü görmez o parayı büyük ihtimalle.

                          Genel anlamda insanların EXPO'dan beklentileri oldukça yüksek oluyor. Çok reklamı yapıldığı için olsa gerek insanlar gelip bakınca bir hayal kırıklığına uğruyorlar. Benim şu anlamda bir hayal kırıklığım oldu. Ela tam olarak 2 yaşını doldurmadı ama yine de boyama yapmayı çok seviyor. Belki orada onu da eğlendirecek bir alan vardır diye gittik biz. Ama 4 yaşından küçük çocuklar için bir şey yok. Sadece ufak bir bölüm var orada da 3 tane oyuncak var. Çocuklar zaten aralarında bu 3 oyuncağı paylaşamıyorlar. Biz sırf bu sebepten biraz mutsuz ayrıldık EXPO'dan.



                      Siz de yetişkin olarak değişik bir park gezmek amacıyla gidin bence EXPO'ya. Öyle acayip gösterişli şeyler beklemeyin. Zaten buraki EXPO botanik üzerine. Değişik bitkiler görmek için gideceksiniz. Çektiğim fotoğraflarda da sizde br kanı oluşmasını umuyorum.



                     Diyeceğim şudur ki EXPO'ya çok yüksek beklentilerle gitmeyin, 4 yaşından küçük çocuklarınız için aktivite beklemeyin, park gezer gidi gezin gelin.



                       Bence EXPO'nun en güzel yeri tabi ki kulesiydi. 18 katlı kulenin en üst katına çıkıp Antalya'yı izlemek gerçekten hoşumuza gitti. Bu arada kuleye çıkış ücretli. Kişi başı 10TL veriyorsunuz. Değişik bir deneyim oluyor. 


                       Gezecek bir yer bulamadığınızda gidilebilecek bir yer. Bir de akşamları çok güzel oluyormuş öyle duyduk. Konserler var şu ara. Beğendiğim bir sanatçıya gidersem oradan da fotoğraf paylaşacağım. Arkadaşlarımın paylaştığı videolardan gördüğüm kadarıyla gerçekten oldukça ışıklı ve güzel görünüyor akşamları. Ben tavsiye ederim gidin değişik yerler görün. Sevgilerle..

25 Eylül 2016 Pazar

Hakikaten Ağzı Olan Konuşuyor!

Edit Yazar: Yorumlar: Henüz yorum yok.


Her Şeyi, Herkes Biliyor Demek Ki!

                    Cem Yılmaz son gösterisinde bir konuşmasında  "bizde 'bilmiyorum' diyememe hastalığı var" lafı geçiyordu. Gerçekten öyle. Herkes , her konuda, her şeyi biliyor. Mantık olarak tamamen yanlış bir kere. Ama internete bir bakın. Konu ne olursa olsun; annelik, bebek bakımı, alışveriş, otomobil, siyaset, eğitim... Biz her konuda en iyisini biliyoruz hatta konunun uzmanıyız.



                  Çok bilmiş insanlara oldum olası sinir olurum. Sadece bir konuda bile olsa uzmanı değilken o konunun uzmanı gibi davrananlara içimden söverim hep. Sen bir ev almışsındır borç harç, başlarlar o paraya niye oradan aldın, sana şuradan alırdık, çok pahalı almışsın, o semt çok kötü...
Siz ev ararken kimse yanınızda değildir, onlar yalnızca oturdukları yerden konuşurlar. Bu durum bizim ülkemizin insanların genetik galiba; çünkü 7'den 77'ye böyle tanıdığım çok insan var.

                 Annelikle ilgili durum da aynen böyle. Evladı olan herkes kendini müthiş bir anne konumuna koyarak her şeyin en iyisini bildiğini düşünüyor.  Şunu kesinlikle söyleyeyim "HER ANNE MÜKEMMELDİR ANCAK YALNIZCA KENDİ EVLADINA." Siz çocuğunuza bilmem ne markasını kullanmış olabilirsiniz ya da bilmem ne alıp hiç kullanamamış olabilirsiniz ancak bu tüm bebekler için aynı şeyin olacağı anlamına gelmez.


                        Madem bu kafadayım neden böyle bir blog yazıyorum o zaman? Hemen açıklayayım. Ben tamamen deneyimsiz bir şekilde Ela'yı büyütmeye çalışırken oldukça zorlandım. Ailemden de uzakta olduğum için bana yardımcı olabilecek, şu şöyle yapılır diyecek kimse olmadı. O yüzden sadece ben kendi deneyimlerini paylaşıyorum. Benim gibi olan bir sürü insan var biliyorum. En basitinden bebek için bir şampuan alacakken insanlar benim gibi 2 saat internetten araştırmasınlar diye yazıyorum. Yanınızda bebek bakımını bilen, sizi rahatlatacak birileri yoksa bu iş gerçekten zor olabiliyor. Hiçbir zaman da illa şundan alın kesin sizin bebeğinize de yarayacak demiyorum. Ben denedim şu sonucu aldım diyorum. Çünkü benim bebeğimde işe yarayan şey sizinkinde yaramayabilir. Bazen zorlanıyorum doktorumuza ya da ebe hemşiremize sorup öyle yazıyorum.

                         Hatta sayfamız biraz daha etkileşimli bir hale geldikten sonra ebe hemşire, kadın doğumcu ve çocuk doktoruyla röportaj yapmayı, sizin merak ettiğiniz soruları sorup cevaplarını yayınlamayı düşünüyorum ki mahalledeki ablaların, teyzelerin dedikleriyle kalmayın diye. 


                       Ben yola hem Ela'ya kalıcı bir anı bırakmak hem de benim gibi deneyimi ve yardımcısı olmayan annelere yardımcı olmak amacıyla başlamıştım. Facebook sayfamızda 3000 kişiyi geçtik. Bu benim hiç beklemediğim bir rakamdı. Ben sayfamın kendi arkadaş çevremle sınırlı kalacağını düşünüyordum. Sayının her geçen gün artması beni daha dikkatli yazmaya yönlendiriyor. 

                      Facebooktaki mesaj yollama bölümünden çok güzel sorular alıyorum. Onları bazen araştırıp cevaplıyorum, bazen cevabı uzun oluyor blogda yazıyorum, bazen de bir bilene danışıyorum. Ela'ya gösterdiğiniz ilgilye gerçekten çok teşekkür ederim. Lütfen sormak istediklerinizi sormaya devam edin. Bazı soruları yukarıda bahsettiğim röportaj için not alıyorum. Sevgilerle..